Purple Solidarity’den seçim şartnamesi: İktidar siyaseti, kadınlara karşı bir savaş ilanıdır
İZMİR – İzmir Mor Dayanışma, 14 Mayıs seçimleri yaklaşırken düzenlediği basın toplantısıyla seçim şartnamesini açıkladı. Macera Kültürü’nde düzenlenen toplantıda açıklamalarda bulunan Mor Dayanışma Ege Bölgesi Sözcüsü Didar Gül, AK Parti’nin depremle 20 yıllık iktidarında deprem için önemli bir hazırlık yapmadığının görüldüğünü vurguladı ve halkı ölüme terk etti. sermayeye, özellikle inşaat koluna çok büyük kazançlar sağlamak için. Ataerkil kapitalizmin kadınlara dayatılan özgün sömürü biçimlerinden kolay kolay vazgeçmeyeceğini bildiklerini belirten Gül, “Demokratik Cumhuriyet” için kadınların çabaları ile halkçı-demokratik toplumsal güçlerin ittifakının amaçlarına ulaşmada belirleyici olacağını vurguladı.
‘GÜÇ KOALİSYONU ERKEK ŞİDDETİNİ İŞLETİYOR’
İktidar politikalarının kadınlara savaş ilanı olduğunu belirten Gül, “İktidar koalisyonu sistemli bir şekilde erkek şiddetinin önünü açıyor. Ataerkilliğin en kaba kodlarına dayanan iktidar, motivasyonunu buradan alıyor. Şiddet, taciz ve tecavüz failleri yargı kararlarıyla açıktan korunurken, iktidar mensuplarının söylem ve politikalarıyla da açıktan destekleniyor. İktidar kürtaja saldırarak kürtajı tamamen yasaklayamasa da fiilen engelleyerek kadınların kendi bedenleri üzerindeki kontrolünü ele geçirmek istiyor. Kadınların kaç çocuk sahibi olacağı konusunda dahi açıklama yapmaktan çekinmeyen iktidar, kontrolsüz nüfus artışıyla geleceğin ucuz işçilerine garanti vermek istiyor. Gül, kadınların taleplerini şöyle sıraladı;
– Kadın cinayetlerini ve erkek şiddetini önleme merkezleri acilen açılmalıdır: Kadına yönelik her türlü fiziksel, ruhsal, cinsel ve ekonomik şiddeti önlemek için aktif merkezler açılmalı, bu merkezlerin kuruluş ve işleyişine kadın örgütleri ve STK’lar dahil edilmelidir. . Bu merkezlerin nerede ve nasıl açılacağı şeffaf bir şekilde yürütülmelidir. Karar mekanizmalarında kimlerin yer alacağı demokratik yöntemlerle belirlenmelidir. Kadın cinayetlerinin faillerinin cezalandırılması etkin bir şekilde uygulanmalıdır.
Cumhur İttifakı, kadınların büyük emeği sonucu kazanılan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen, en gerici ve kadın düşmanının ortaya çıkardığı HÜDAPAR’ın da dahil olmasıyla daha da net bir şekilde kadın düşmanı koalisyondur. Madde 6284 bir hedef.
-İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme gerekçesi olarak dahi LGBTİ+’ları koruyan konuların olması, nefret suçlarının devlet tarafından desteklendiğinin açık bir göstergesidir. Yaratmaya çalıştıkları faşist şiddeti meşrulaştırma aracı olarak nefret söylemini kullanmaya devam ediyorlar. İstanbul Sözleşmesi yeniden imzalanmalı ve aktif olarak uygulanmalı.
– Evlilikte erkek şiddeti ve kadın cinayetleri sürekli artarken, kadınlar neredeyse her gün boşanmak istedikleri için öldürülmekte, evlilik iktidar tarafından kutsanmakta ve boşanma zorlaştırılmaya çalışılmaktadır. Nafaka hakkı korunmalıdır. Aynı zamanda şiddet döngüsünden çıkabilmeleri için kadınların maddi desteklerle desteklenmesi gerekmektedir.
-Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde bir birim olan Kadın Hizmetleri bu bakanlıktan ayrılarak başka bir Kadın Başkanlığı kurulmalıdır. Bu bakanlığın tüm hizmet ve işleyişi kadın örgütleri, feministler ve STK’lardan oluşan çalışma kurulları tarafından belirlenmeli ve denetlenmelidir.
-Kadın sığınma evleri istiyoruz; Belediye kanununda kadın sığınma evi açma zorunluluğu nüfusu 100 binin üzerinde olan belediyelere uygulanmalıdır. Aynı zamanda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı kurum sayısı da artırılmalıdır. Kadın Konukevlerinin işleyişi ve hizmetleri şeffaf bir şekilde uygulanmalı ve kadın kuruluşları ile işbirliği yapılmalıdır.
-Kapitalizm, süregelen yapısal kriz koşullarından çıkabilmek için sömürüyü derinleştirmek zorundadır. Devletin dayattığı keskin kafalı, esnek ve güvencesiz çalışma koşulları ve ataerkil bağların sağladığı imkanlarla kadın emeğinin “yeni normal” haline getirilmesi en çok arzu edilen şeydir. Milyonlarca kadın uzun saatler, çok ucuza ve hiçbir sosyal hak olmaksızın kayıt dışı çalışmaya zorlanıyor. 190 Sayılı Çalışma Hayatında Şiddet ve Tacizin Ortadan Kaldırılmasına İlişkin ILO Sözleşmesi bir an önce onaylanmalı ve uygulanmalıdır.
– Kadınların yaşadığı temel sağlık sorunları, tarama ve testler ile ilgili ilaç, tedavi hizmetleri ve koruyucu hizmetler Aile Sağlığı Merkezlerinde karşılanmalıdır. Bu merkezlerin teknik, işçilik ve teknolojik iyileştirmeleri düzenli olarak yapılmalıdır. Kadınların doğum ve doğum izinleri aktif olarak uygulanmalı, erkeklere de babalık izni sağlanmalıdır. Koruyucu ve önleyici temel sağlık hizmetleri erişilebilir olmalı, doğum kontrol işlemleri ücretsiz ve yaygınlaştırılmalı, temel ihtiyaç olan adet ürünleri ücretsiz, kaliteli ve ucuz olarak erişilebilir olmalıdır.
-Elbette ataerkil sistemin dayattığı normların en net şekilde görüldüğü alanlardan biri de cinsellik. Cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerine erişimimiz yok. Doğal olarak, bu hizmetlere sınıfsal aidiyetleri nedeniyle erişebilenler var ama toplumun ezici çoğunluğu bu hizmetlere erişemiyor. Gün geçtikçe yoksullaşan kadınlar ve LGBTİ+’lar cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı savunmasız kalmaktadır. Bu durumun erkek egemen siyasetle iç içe olduğunu çok iyi biliyoruz. Koruyucu-önleyici sağlık hizmetleri, özellikle HPV aşısının ücretsiz yaygınlaştırılması erişilebilir olmalıdır. Fiili olarak yasaklanan kürtaj hakkı hala sağlanmalıdır.
– Evdeki yaşlı, hasta ve çocuklara bakmak zorunda kalan kadınları özel emeğin sömürüsünden kurtarmak için bakım emeğinin millileştirilmesi acil bir ihtiyaçtır. Hem ev işçilerinin hem de çalışan kadınların emeği aile içinde müsadere ediliyor ve görünmez kılınıyor. Pandemi sürecinde ve sarsıntıda net bir şekilde gördüğümüz gibi kadınların görünmez emeği kriz zamanlarında ilk başvurulacak yer. Ücretsiz bakım çalışması, kadına yönelik her türlü ayrımcılığı ve şiddeti pekiştiriyor. Bu durumu değiştirmek için huzurevi ve kreşlerin devlet tarafından kurulması anayasal güvence altına alınmalıdır.
– Boşanmak ve yeni bir hayata başlamak kadınların en temel hakları iken, bunun gerçekleşmesi günümüz şartlarından dolayı çoğu zaman imkansızdır. Bu durumun önüne geçebilmek için ekonomik olarak zor durumda olan kadınların barınma ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri ve ekonomik bağımsızlıklarını kazanabilmeleri, çocuk sahibi olanların kreş ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için garantili istihdam olanaklarının sağlanması anayasal güvencelere kavuşturulmalıdır.
-Bütçe savaşa, gericiye, zenginlere göre değil, halka yönelik bir bütçe planlaması ile hayata geçirilmelidir. Kadınlara bütçe ayrılmalıdır.
-Temel ihtiyaçlar üzerindeki dolaylı vergiler kaldırılmalı ve servet üzerinden vergi yaptırımı getirilmelidir. Yaratılan kadın düşmanlığı diğer faşist dayatmalarla birleşerek başta göçmen, Kürt, gayrimüslim ve Alevi kadınlara yönelik erkek şiddetinin artmasına, zalimlerin yargı tarafından yok sayılmasına neden olmaktadır.
– Mülteci/göçmen/kaçak göçmen ayrımı statüye bağlı olmaktan çıkarılmalıdır. Göçmen insan haklarından yararlanma, mülteci/göçmen/kaçak göçmen ayrımlarıyla statüye bağlı olmaktan çıkarılmalı ve herkese eşit olarak sağlanmalıdır. Mültecilerin pazarlık aracı olarak kullanılmasına derhal son verilmelidir. Mülteci-göçmen kadınların emek-bedeni sömürüsüne ve baskısına son verilmelidir.
Tüm savaşlar ve operasyonlar durdurulmalıdır.
-Eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliği dersleri ilkokuldan üniversiteye kadar her kademede okutulmalı; Bilimsel ve nitelikli eğitimin olmazsa olmazı olarak toplumsal cinsiyet eşitliği dersi zorunlu hale getirilmeli, müfredat ve tüm eğitim politikaları toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde yeniden düzenlenmelidir. Kadınlara toplumsal ve siyasal yaşamda olumlu ayrıcalıklar sağlanmalıdır.
– Meşru müdafaa yaşama hakkıdır, yargılanamaz: Meşru müdafaa kadının erkek şiddetine karşı kendini savunma hakkıdır. Bayanın kendi vücudunun kontrolünü ele alması gerekiyor. Meşru müdafaa bir haktır ve artan kadın cinayetlerine ve kadına yönelik erkek şiddetine karşı kovuşturulamaz. Kadınların geçimlerini sağlamak için yaptıkları her savunma yasal bir savunma olarak görülmeli ve cezasız kalmalıdır.
-Kimliklerimizi belirleyen tek faktör cinsiyetimiz değildir. Kadın olmamızdan kaynaklanan ortak sorunlarımızın yanı sıra sınıf, inanç, inançsızlık, ırk, dil, kültür ve cinsel yönelim nedeniyle iç içe geçmiş benzersiz sorun alanlarımız da var.
İnşada demokratik ve güvenceli bir hayatın olmazsa olmazı, bütün inanç ve inançsızlıkların fasılalı olduğu, ancak bütün inanç ve inançsızlıkların özgürce yaşanabildiği ve tek bir inancı dayatmadığı halkçı-demokratik bir “laiklik” ilkesidir. yeni bir toplumun.
Erkek egemen, popülist ve özgürlükçü olmayan çürümüş despotik “laiklik” anlayışına karşı, popülist, demokratik ve cinsiyetsiz bir laiklik anayasal güvence altına alınmalıdır.